YUSUF KAPLAN - DİRİLTİCİ FETİH RUHU VE VAREDİCİ İSTİKLAL VE İSTİKBAL MÜCADELESİ UFKU (1) 26 MAYIS 2023 CUMA

YUSUF KAPLAN - DİRİLTİCİ FETİH RUHU VE VAREDİCİ İSTİKLAL VE İSTİKBAL MÜCADELESİ UFKU (1) 26 MAYIS 2023 CUMA

YUSUF KAPLAN - DİRİLTİCİ FETİH RUHU VE VAREDİCİ İSTİKLAL VE İSTİKBAL MÜCADELESİ UFKU (1) 26 MAYIS 2023 CUMA


Bu ülkenin taze bir istiklal ve istikbal mücadelesine ihtiyacı var. Ülkeyi diriltip ayağa kaldıracak bir fetih ruhuna. Fetih ruhu olmadan istikamet bulunamaz, uzun soluklu, diriltici istiklal ve istikbal yürüyüşüne çıkılamaz. 

Bu haftaki yazılarımı hem üstad Necip Fazıl’ın vefatının 40. sene-i devriyesi hem de fethin yıldönümü münasebetiyle fetih ruhu yazılarıma ayırıyorum.

FATİH’İN BÜYÜK FETİH RÜYASI
Fatih, bir uçbeyi olarak hayata atılmıştı: Devlet-ebed-müddet şuuru ve şiarıyla yanıp tutuşuyor, gazâ ve cihad aşkı ve şevki ile yunup-yıkanıyor; lalalarının gözetiminde, denetiminde ve rehberliğinde büyük rüyalara, büyük yolculuklara, büyük keşiflere ve büyük fetihlere hazırlanıyordu...
İki kez tahta çıkması bir sırr-ı ilâhî olduğu kadar bir lûtf-u ilâhiydi de Fatih -ve Osmanlı- için: Gördüğü rüyaları hayata geçirebilmesi için, esaslı bir fikir çilesi, kanatlandırıcı bir oluş, varoluş ve olgunlaşma çilesi çekmesi gerekiyordu: Eğer Fatih yaklaşık 10 yıl süren bu fâsıla zarfında Osmanlı ülkesinin içine sürüklendiği girdabı, kaosu, iç ve dış karışıklıkları yeniden tahta çıkıncaya dek iliklerine kadar yaşamasına imkân tanıyan o kendisini hop oturtup hop kaldırtan, gecelerini ve gündüzlerini alt üst eden, uykularını kaçıran fikir, oluş, varoluş ve olgunlaşma çilesini bütün yakıcılığıyla yaşamamış olsaydı, fetih, belki de kendisine nasip olmayacak ve dolayısıyla İslâm medeniyetinin doğu ve batı cephelerinin çökertildiği bir zaman diliminde Haçlıların art arda düzenleyecekleri saldırılar sonrasında İslâm medeniyeti bir daha belini doğrultmakta tahmin ve tahayyül bile edemeyeceğimiz kadar zorlanacaktı.
NECİP FAZIL’IN “BÜYÜK DOĞU” RÜYASI
Aynı kader çizgisinin, Batı’dan üç yüz yıldır esen, her şeyi yakıp yıkan sert ve sarsıcı fırtınalara artık dayanma ve direnme gücünü yitiren Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte İslâm medeniyetinin hayat-memat mücadelesi verdiği ve bütün müslümanların çil yavrusu gibi oraya buraya savruldukları o İslâm tarihinin en zor ve zorlu zamanlarında “Büyük Doğu” gibi bir ebed-müddet fikriyle şaha kalkan yavuz bir ata binen bir uçbeyi, bir küheylân gibi öne fırlayarak “durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak” diye haykıran ve bir dalgakıran gibi hareket ederek Anadolu’yu yeniden oluş ve varoluş sırrına erdirebilmek için yollara koyulan üstad Necip Fazıl’a da Fatih’in üstlendiği misyona benzer bir misyon yüklediğini görüyoruz.
 
Fatih Sultan ve Necip Fazıl: Büyük fetih rüyaları gören iki asalet, şahsiyet ve ahlâk anıtı… Kutlu kapıların açıcısı, iki gönül, zihin ve eylem eri… 
Kendi rüyalarını hikâye ederek hayata geçiren yılmaz, sarsılmaz iki Allah dostu, Allah yolunun yorulmak, dur durak bilmez yolcusu iki büyük diriliş cengâveri.
FATİH’LE NECİP FAZIL’IN BÜYÜK ÇİLELERİ, BÜYÜK RÜYALARI VE GÖKLERDEN GELEN “HABERLER”
Sağdan ve soldan, arkadan ve önden kuşatılan, çökmenin eşiğine gelen İslâm medeniyetini Osmanlı ülkesinde yeniden dirilten ve ilâ-yı kelîmetullah sancağını ta Avrupa’nın içlerine kadar dikecek kuşaklara öncülük eden cihan fatihi Sultan Fatih’le; Anadolu coğrafyasına sıkışarak varolma ve varlığını koruma mücadelesi verecek kadar yokolma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bu aziz milletin makus talihini yenmesi için Allah yolunun divânesi bir öncü kişi olarak bize ruh kökümüzü hatırlatan, gönüllerimizin ve zihinlerimizin fatihi Necip Fazıl’ın keşifleri ve fetihleri, aynı kader çizgisinin iki ayrı sarsıcı, kanatlandırıcı, ruh aşılayıcı birer izdüşümüdür.
Büyük rüyalar, büyük fikir, oluş ve varoluş çilelerinden sonra anlam kazanabilir ve hayata geçirilebilir ancak. Çile üzerine bina edilmeyen rüyalar, aşk derecesinde benimsenemez, büyük doğumlara ve dönüşümlere aslâ zemin hazırlayamazlar.

Bu nedenledir ki, Fatih’in de, Necip Fazıl’ın da hem büyük çilelerden geçtiklerini, hem de büyük rüyalar gören öncü kişiler olduklarını; yaşadıkları çilelerin, büyük rüyalarını hayata geçirme süreçlerini hem hızlandırdığını, hem de kendilerini inanılmaz bir şekilde olgunlaştırdığını ve pişirdiğini görüyoruz.

 
Fatih’le Necip Fazıl’ın çilelerini ve büyük rüyalarını taçlandıran, keşif ve fetih yolculuklarına çıkmalarından önce çilelerini kemâl noktasına ulaştıran, kader çizgilerini buluşturan, muhkemleştiren ve pekiştiren müstesnâ hâdiseler cereyân edecektir...
FATİH’İN RÜYASI: EFENDİMİZ’İN YAKTIĞI AŞK ATEŞİ
Fatih, fetihten hemen önce Hz. Peygamber’i (sav) görecektir rüyasında.
İşte bu müstesnâ zamanda cereyân eden bu müstesnâ hadiseden sonra Fatih, ne yapıp edip fethi gerçekleştirme azim ve cehdi ile yılmadan, usanmadan, bıkmadan fethi en ince ayrıntısına kadar planlayacak; Hz. Peygamber’den (sav) aldığı içini ışıtan aşk ve coşku ateşiyle fethin mutlaka başarıyla sonuçlanması için gerekli bütün hazırlıkları, hem de çok seçenekli bir şekilde yapmaktan  geri durmayacaktır.
NECİP FAZIL’IN RUH MİMARI: ARVASÎ HAZRETLERİ
Necip Fazıl’sa beyninde şimşekler çaktıran fikir, oluş ve varoluş çilesinin doruk noktasındayken bir şirket-i hayriye vapurunda “ilk ve son kez gördüğünü” söyleyeceği kutlu bir adam tam bir hızır gibi imdad çağrısına tavassut edecek ve vapurda Abdülhakim Arvasî Hazretleri’nin adresini eline tutuşturup, sonra da sırra kadem basacaktır.
İşte bu iki müstesnâ ân, Fatih’te de, Necip Fazıl’da da vuslat ateşinin, aşk ateşinin kıvılcımlarını tutuşturacak ve işte o iki müstesnâ ân›dan itibaren Fatih’i de, Necip Fazıl’ı da, İslâm sancağını göndere çekme gazâsından ve cehdinden hiçbir güç alıkoyamayacaktır: Bu öyle bir aşk ve vuslat ateşidir ki, Fatih’e de, Necip Fazıl’a da, hakîkat güneşini söndürmek ve balçıkla sıvamak için geliştirilen bütün saldırılara karşı sarsılmadan, yılmadan muhkem ve muhteşem bir şekilde dimdik durma azmi ve cehdi bahşedecek; olmazları oldurtacak bir kudret ve irade lûtfedecektir.
 

Bu, Fatih’e gemileri karadan yürütecek, Necip Fazıl’a da “yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya” dedirtecek o muhteşem Sakarya Türküsü’nü yazdırtacak, önümüzü açacak bir öncü kuşağın tohumlarını ekecek kanatlandırıcı, gelecek kuşaklara, saf, su katılmamış imânın mü’mine açılmaz sanılan kapıları nasıl açtırtacağını, yürünmez sanılan yolları nasıl koşarcasına yürüteceğini, imkânsız sanılan keşifleri ve fetihleri nasıl uçarcasına, kendinden geçercesine yaptırtacağını gösteren ve öğreten kanatlandırıcı ve diriltici bir ruhtur. 

Pazar günkü yazıda fetih ruhu yolculuğumuza devam edeceğiz.

Vesselâm.

www.yenisafak.com